12 Şubat 2012 Pazar

Tinker, Tailor, Soldier, Spy / Köstebek (2011)


Let The Right One In gibi daha şimdiden klasikleşecek kadar özgün bir işe imza atan yönetmen Tomas Alfredson' un ünü bu filmle ülkesinin sınırlarını aştı ve İngilizce bir filmle karşımıza çıkıverdi. Tinker, Tailor, Soldier, Spy, soğukkanlı ve incelikli anlatımıyla dikkat çeken bir casus filmi. Film, Soğuk Savaş dönemi sonrası İngiliz İstihbarat Servisi içerisinde geçen bir öykü üzerine şekilleniyor...


John Le Carre'ın aynı adlı romanından uyarlanan filmde Tomas Alfredson, baştan sona ciddi bir takip gerektiren bir olay örgüsü kuruyor. Romanı okuyanlar zaten, ortadaki entrikanin hayli karmaşık olduğunu bileceklerdir. Filmde de yönetmen bu entrikayı, hem ısrarla olan biteni vurgulamaya çalışmadan, sakinlikle, hem de hiçbir şeyi açıkta bırakmayacak biçimde kurup anlatmayı başarıyor. Öykü, İngiliz İstihbaratının üst kademesindeki bir köstebeğin açığa çıkarılması sürecini zaman zaman geriye dönüşlerle anlatıyor. Gary Oldman'ın oynadığı Smiley karakteri önce kendisini bir 'zorunlu emeklilik' hali içinde buluyor, daha sonrasında ise, sözkonusu köstebeği açığa çıkarma işinin başında...



Alfredson, daha Alberto Iglesias'in müzikleri eşliğindeki jenerikten itibaren bizi, başkarakter Smiley'in 'yalnızlığı' ile yüzleştiren melankolik bir yapı kurmayı başarıyor. Aslında bir anlamda, Let The Right One In ile, vampir filmleri türünü revize eden, ona derin bir melankoli bahşeden yönetmenin, burada da casus filmleri üzerine yenilikçi sayılacak bir deneme yaptığı söylenebilir. Filmin sahip olduğu derin melankoli, gerek dış gerek ise iç mekanlardaki soluk renk tercihleri ile destekleniyor. Smiley'i oynayan Gary Oldman, çok 'az' oynayarak karakterin yapayalnız hali ve hüznünü yansıtmayı mükemmel biçimde başarıyor...

Smiley karakterinin, özel hayatı ile iş hayatının her ikisinin de birleşimi ile oluşan melankolik hali aslında tüm bir filmi ele geçiriyor ve bu hüzünlü yapıyı istihbarat teşkilatı içindeki 'kokuşmuş' ilişkiler eşliğinde tüm filme yayıyor. Sadece fiziksel savaş halinin değil Soğuk Savaş'ın da ne kadar acımasız bir yüzü olduğu hissi bu yapıyı destekleyen bir diğer faktör. Finale gelindiğinde ise bu 'kirli dünya'da 'dürüst' olmanın bir şekilde bir 'farklılık' haline gelip kazanması önemli. İyiliğin kazanması klişesinin altını da anlamlı bir şekilde doldurmayı başarıyor yönetmen...



Budapeşte, Londra ve İstanbul gibi farklı mekanlarda ilerleyen öykü, dış mekan çekimlerinin de yer aldığı bu şehirlerin herbirini başarıyla yansıtıyor. İstanbul'da geçen bölümler oldukça iyi örneğin. Filmin başında gördüğümüz ve ilerleyen bölümlerde farklı açı çekimleriyle birkaç kez daha karşımıza gelen Budapeşte'deki sahne zaten filmin sinemasal açıdan doruk noktalarından birini oluşturuyor. Soluk renkli görüntüler eşliğinde bu farklı şehirlerin herbirini de filmin hüznünün bir parçası haline getirmekte hayli başarılı olan görüntü yönetimi de dikkat çekici...

Tinker, Tailor, Soldier, Spy, temiz, sorunsuz ilerleyen, incelikli karakterleri, başarılı oyunculukları ve yönetmenliğiyle parlayan orjinal bir film. Yılın önemli filmlerinden biri olduğunu belirtmekte ve kaçırmamanızı salık vermekte fayda var...

Filmin Notu : 7,5 / 10

0 yorum:

Yorum Gönder