25 Şubat 2012 Cumartesi

The Descendants / Senden Bana Kalan (2011)



Alexander Payne'in dönüş filmi The Descendants / Senden Bana Kalan nihayet vizyona girdi. Payne bu kez, Hawaii'li bir toprak sahibinin hayli hüzünlü öyküsünü, kendine özgü mizah anlayışını da kullanarak anlatıyor...

Film bittiğinde, Alexander Payne sinemasını özlediğimi farkettim gerçekten. Kariyerinin zirvesine doğru hızla yürüdüğü bir dönemde, neden 7 yıllık bir ara verdi orası bilinmez ama yeni filmiyle sinemasını sevenlere yeni bir 'güzellik' yaparak döndüğü bence tartışılmaz. Payne, aslında klasik Amerikan sineması öykülerini seven bir yönetmen. Ne çekse kendisini Oscar yarışının içerisinde bulması da ucundan kıyısından bununla alakalı. Öykülerinin genel düzlemi, bu tarza yakındır. Örneğin About Schmidt'te emekliye ayrılan ve ardından karısını kaybedip yalnız kalan bir adamın öyküsünü, Sideways'te birbirine taban tabana zıt iki erkeğin, aralarından birinin evlenmesinden önce keyifli vakit geçirmek için yaptıkları yolculuğu anlatır. The Descendants'ta da aslında alışıldık bir öykü şablonu var. Bir kaza sonucu karısı komaya giren bir adamın, çocuklarının tüm sorumluluklarını üzerine alıp ailesini birarada tutma çabası üzerinden şekilleniyor film. Ama bu alışıldık görüntülerinin aksine, onun filmlerinde öykünün gelişimi hiç o 'en beklendik şekliyle' gerçekleşmez. Klasik Amerikan sineması öykülerinin çıkış noktalarını sever, ama gelişimini, içerdikleri klişeleri sevmez. Bir anlamda o öyküleri yapıbozuma uğrattığı, klişelerden arındırdığı, yeni bir söylemle, yeni bir çehreyle önümüze çıkardığı, sağlam senaryo ve karakter çalışmalarıyla dikkat çeken filmleriyle aklımızda yer eder...

Burada da alışıldık Hollywood aile filmi modelini tersyüz ediyor. Zaten başlarda ortaya çıkan sürpriz, farklı bir film izleyeceğimizi hemen ortaya koyuyor. Geçmişten gelen bu sır, önce bir kopma noktası oluşturuyor. En son gelinen noktada ise Matt'in karısının geçirdiği kaza sonrası başlattığı kendisini sorgulama sürecini daha da derinleştiren bir faktöre dönüşüyor...



Hawaii'li toprak sahibi Matt King, sömürgeci Amerikanların, doğduğu yere verdiği zararla da yüzleşiyor. Bu nokta da filmin altmetinsel zenginliğini destekleyen bir faktöre dönüşüyor. Finali gördükten sonra, tıpkı önceki Payne filmlerindeki gibi aslında çok hüzünlü ama bir yandan da hayata karşı hala umutlu bir film izlediğimizi anlıyoruz. Bunu yaparken, öyle klişe bir 'hayat her türlü zorluğa rağmen güzel' üslubu da kullanmıyor, Hollywood usülü duygusal aşırılıklara da başvurmuyor. Onun filmleri, her türlü yapmacıklıktan uzak bir stille, kendi yolunu kendisi bulup, sakinlik içerisinde akıyor aslında. Mizah da işin içine kendi kendine, hem gerçekten komik, hem de abartısız bir stille giriyor...

The Descendants da bu sinemanın geldiği son noktayı görmek, hem çok melankolik, hem komik hem de umutlu bir film izlemek için gayet iyi bir fırsat sunuyor. Sezonun önemli filmlerinden biri olan yapım, bence kaçırılmamamlı...

Filmin Notu: 7,5 / 10

0 yorum:

Yorum Gönder