21 Nisan 2011 Perşembe

Yabancı Film Oscar'ını Kazanmış En İyi 10 Film



Bu haftaki dosya konumuzu, yarın gösterime girecek, bu yılın En İyi Yabancı Film Oscar ödülü sahibi Danimarka filmi In A Better World / Daha İyi Bir Dünyada, vesilesiyle yabancı film Oscar'larına ayırdık. En İyi Yabancı Film Oscar' ı Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından, 1947 yılından itibaren ödüller içerisine dahil edildi ve 1953 yılı hariç her yıl düzenli olarak verildi. Biz de bu ödülü kazanan toplam 63 film arasından, kendimize göre bir ilk 10 derledik...

10 - All About My Mother (Todo Sobre Mi Madre) / Annem Hakkında Herşey (İspanya) : Bu fazlasıyla renkli, fakat bir o kadar da hüzünlü Almodovar filmi, 1999 yılında ödülün sahibi olmuştu. Almodovar'ın olgunluk dönemine giriş filmi olarak kabul edeceğimiz yapıtı, onca aşırılık ve marjinalliği öylesine sıradanmışçasına ve duygu sömürüsüne hiç kaçmamasına rağmen hüzünlüce anlatıyordu ki, en tutucu izleyiciyi bile kendisine bağlayabilecek cinsten bir iş çıkıyordu ortaya...

9 - Mephisto / Mefisto (Macaristan) : 1981 yılında ödülü kazanan Istvan Szabo filmi, 30'lı yıllarda çok başarılı bir tiyatro sanatçısı olan Hendrik Hoefgen'in hikayesini anlatıyordu. Hoefgen, pek çok arkadaşı ve sevdiği insan Nazi terörüne maruz kalırken,sadece kariyerini düşünerek çok politik bir tavır alıyordu. Ancak zaman içerisinde baskıcı ortam, sanatına da müdahale etmeye başlayınca, sanat, politika, bireysellik ve hayatı üzerine önemli sorgulamalara gidiyordu. Szabo'nun filmi, 'politikanın kaçışsızlığını' çarpıcı bir yönetmenlik ve özellikle de Klaus Maria Brandauer'in olağanüstü oyunculuğundan faydalanarak başarıyla anlatıyor ve unutulmazlar arasına giriyordu...

8 - Closely Watched Trains(Ostre Sledované Vlaky) (Çekoslovakya) / Sıkı Kontrol Edilen Trenler : 1967 yılında ödülü kazanan bu Jiri Menzel filmi, Alman işgalinin sona erdiği süreci, bir dizi renkli anektodu peşpeşe getirip bir çok yönde gelişen olaylara dayanarak anlatıyordu. Alışılmış kahraman direnişçi imajını da yıkan film, hayli trajikomik bir üslup tuttururuyordu aslen. Baş karakteri, karşı-kahraman özellikleriyle donatılmış, yeniyetme coşkusunu yitirmemiş, naif ve sempatik bir genç asker olan Milos Hrma'dır. Karşı cinse karşı tutuk ve aşırı utangaç Milos, hem erkekliğini kanıtlama çabasındadır hem de taşıdığı üniformanın hakkını vererek aile adına halel getirmemekle yükümlüdür. Closely Watched Trains, her yönüyle Yabancı Film Oscar'ını alan en 'tuhaf' filmlerden biridir aslında. Çek Yeni Dalgası'nın bu güzide örneğini izlememiş sinemaseverlere tavsiye olunur...



7 - Through A Glass Darkly(Såsom I En Spegel) / Aynadaki Gibi (İsveç) : Ingmar Bergman'ın filmi, akıl hastanesinde bir müddet tedavi gören şizofren bir genç kızın, ailesiyle birlikte bir İsveç adasında geçirdiği tatili anlatıyordu. Alışıldık Bergman temalarından bir kısmı etrafında döner film aslında: Tanrı arayışı, insan psikolojisinin derinliği, toplumun genel değer yargılarının doğruluğu - yanlışlığı... Mekan kullanımları ve Bergman'ın eşsiz kamera kullanımı yine mükemmele yakındır. Bittiğinde geride ağır bir hüzün ve kasvetle birlikte tuhaf bir huzur duygusu da bırakan filmlerdendi bu Bergman yapıtı ve sözkonusu ödülü 1961'de kazanmıştı...

6 - The Bicycle Thief (Ladri Di Biciclette) / Bisiklet Hırsızları (İtalya) : 1949'da ödülü kazanan bu Vittoria De Sica klasiği, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, işşiz bir babanın duvarlara afiş yapıştırarak yaşamını sürdürmeye çalışırken, bisikletini çaldırmasını ve sonrasını anlatıyordu. Savaş sonrası İtalya’nın ekonomik bunalımına ve geçim derdindeki insanların çaresizliğine dikkat çeken filmde De Sica, tamamen amatör oyunculardan oluşan bir kadroyla mükemmel bir iş çıkartmış ve sinema tarihinin unutulmazları arasına girmeyi başarmıştı...


5- My Uncle(Mon Oncle) / Dayım (Fransa) :
Jacques Tati'nin 1958'de ödülü kazanan filmi, yönetmenin kendine has mizah anlayışının zirve yaptığı filmiydi. Filmdeki Arpel çifti, tam bir sosyal başarıyı simgeliyor. Adam ciddi bir işadamıdır, kadınsa kusursuz bir ev kadını. Mülklerindeki her şey yenidir: Ev, geometrik bahçe, çakıl döşeme. Bu işlevsel evrende eksik olansa yaşama zevki ve israf edilmiş alanlar, baştan savmacılık ruhu ve okuldan kaçmalardır. Küçük Arpel bu ruhu ancak ‘ailenin yüzkarası’ olan dayısı Bay Hulot'yla keşfeder. Bay Hulot'nun evlerine gelişi, çift için tam bir felakettir. Hulot karakterinin, istemeden ve sakarlıklarıyla da olsa 'sistemin tüm çarpıklık ve saçmalıklarını' ortaya çıkardığı anlar eşsiz bir mizah duygusuna sahipti. Tati, her zamanki gibi ustası Chaplin'in etkisinde ama tamamen kendi açtığı kulvarda ilerliyordu bu filminde de...



4 - 8½ (İtalya) : Fellini'nin 1963'te ödülün sahibi olduğu filmi, bir yönetmenin, gerçek ve hayallerinin içiçie geçtiği tuhaf ve kaotik dünyasını anlatıyor. Her zamanki Fellini sıcaklığını taşıyan film, tarifsiz hissiyatıyla yönetmenin şüphesiz en kişisel ve özel filmlerindendi. Başrolde Marcello Mastroianni de unutulmazdı..


3 - Rashomon (Japonya) : Kurosawa'nın 1951'de ödülü kazanan filmi, bulunan bir cesedin arkasından, olayın araştırma sürecinde 3 farklı kişinin olayı anlatışı üzerine kuruluydu. İzleyici olarak hakim yerine geçeriz adeta ve tanıkların hikayelerini dinleriz. Hepsi olayı tamamen farklı şekillerde anlatmaktadır. Kurosawa'nın filmi giderek 'gerçeğin belirsizliğine' odaklanan bir hal almaya başlar...


2 - Amarcord / Amarcord(İtalya):
Sözkonusu ödülü tam 4 kez kazanan Fellini'nin, bu ödüle 1973 yılında layık görülen filmi Amarcord, şahsen en sevdiğim Fellini filmidir. Yönetmenin gençlik yıllarını geçirdiği Rimini'de geçen bu filminde usta, temelde sıcak ve birbirinden tuhaf Akdeniz insanı karakterlerinin sürüklediği, bir büyüme ve olgunlaşma öyküsü anlatırken alttan alta da 30'lu yıllarda yükselişe geçen faşizme sert eleştiriler getiriyor...




1 - The Discret Charm Of The Bourgeoisie(Le Charme Discret De La Bourgeoisie) / Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği(İspanya) : Luis Bunuel'in filmi 1972'de sözkonusu ödülü kazanmıştı. Filmin hikayesi görünürde çok basitti : Seçkin sınıftan gelen bir grup insan bir yemekte buluşmak ve son dönemin modasını, politik olaylarını, taze dedikoduları paylaşmak isterler. Fakat devamında öyle durumlarla karşılaşırlar ki, amaçlanan buluşma ve yemek bir türlü gerçekleşmez. Onun yerine son derece tuhaf olaylar gerçekleşir. Gerçeküstü sinema üstadı Bunuel, bu özelliğini, bu öykünün içerisine de başarıyla yedirmiştir. Burjuvazi ve tuhaf bir şekilde hikayeye dahil olan askerler aracılığıyla militarizm de yönetmenin sert eleştirilerinden nasibini alır. Ancak bunlar hiçbir şekilde basit söylemler ve sloganlar şeklinde değil, akıllıca ve kara mizahın içerisine yedirilmiş şekilde karşımıza çıkar filmde. Yönetmenin dünyasını hala keşfetmeyenler için ideal seçenek olan film, sinema ve Oscar tarihinin de şüphesiz en iyilerindendir...

0 yorum:

Yorum Gönder