10 Aralık 2010 Cuma

Monsters / 2010



Monsters, son zamanlarda perdede örneklerini sıkça gördüğümüz temalar etrafında gezinen bir bilimkurgu. Hatta lafı çok dolandırmayalım, çoğu kişi tarafından da belirtildiği üzere, özellikle District 9'ı fazlaca anımsatan bir film. Ancak buna karşın, orjinal bir atmosfere, başarılı bir yönetmenliğe ve sağlam altmetinlere de sahip...

Genç yönetmen Gareth Edwards, ilk filminde düşük tempolu bir yaratık hikayesi anlatıyor. 6 yıl önce güneş sistemimizde yeni bir yaşam kaynağı keşfeden NASA, bu yeni kaynaktan örnekler toplamıştır. Fakat bu örnekler Orta Amerika'da meydana gelen bir kaza sonucu dağılır. Kazanın ardından, olayın gerçekleştiği yerde yeni yaşam formu büyümeye ve gelişmeye başlar. Çok geçmeden Meksika'nın yarısı yasak bölge ilan edilmiştir. Hikaye de bu noktada başlar. Amerikalı bir fotoğrafçı, patronunun kızını işte bu yasak bölgeden kurtarıp evine, ABD'ye götürmek için harekete geçer.

Film, bir yol hikayesi formatında ilerliyor aslında. Adam ve kadının yol boyu gitikçe kuvvetlenen ilişkisi, yasak bölge ilan edilip terk edilen Meksika toprakları, Meksikalı yerliler, adamın çocuğu ve aile ilişkileri derken alt tabakada yönetmen sağlam bir yapı kurmaya başlıyor gittikçe. Hatta aslen bu alttaki yapı, öyle günyüzüne çıkmaya başlıyor ki, filmin bazı noktalarda bir yaratık filmi olduğunu unutmanız mümkün. Bu sebeple filmi beğenmeyen, hareketli bir yaratık filmi bekleyenler olacaktır elbet. Onları şimdiden uyaralım. Bu, District 9, Cloverfield gibi benzerlerine oranla hayli düşük tempolu bir yaratık filmi...



Benzerlerine değinmşken, benzerlerinden diğer farkı el kamerası kullanılmaması ve gerçekçiliği sağlamak için sözkonusu filmlerin girdiği sahte belgesel havasına girmeye yönetmenin hiç soyunmaması. Bence bu çaba da, filme önemli bir artı puan getiriyor. Kaldı ki gerçekçiliği sağlamayı, bunu yapmadan da başarabildiği için benzerlerinden orjinal olan bir yanı da var filmin.

ABD'nin, NASA kaynaklı olması dolayısıyla, kendi günahı olan olaydan sonra, ciddi harcamalar yaparak bir 'duvar' inşa etmiş ve topraklarını Meksika'dan ayırmış olması filmin politik altyapısını oluşturuyor. Hatta sonlarda adamın kadına, kurtulmalarından hemen sonra, banliyödeki evlerine gidip, gördüklerini çoktan unutup, hiç yokmuş gibi davranacaklarını söylediği sahne de düşünülünce filmin en temel altmetninin ABD'nin elinin tersiyle kenara ittiği, görmezden geldiği Meksika üzerine olduğu söylenebilir.

Finalde gelinen noktayı fazlaca romantik bulmak mümkün aslında. Dünyayı kurtaracak tek şeyin sevgi olduğu üzerine bir söylem içeriyor ama bence bunu mesajın ruhuna uygun şekilde o kadar masumane yapıyor ki etkileyici olmayı başarıyor. Sorunların çözümünün en temel çıkış noktasının insan olduğumuzu hatırlamamız olduğunu hissettiriyor. Monsters, eli yüzü düzgün bir ilk film. Benzerlerinin tamamını vizyonda izlerken, bunu izleyememiş olmamız üzücü. Umarız gecikmeli de olsa filmi vizyonda görürüz...

Filmin Notu : 6,5 / 10

0 yorum:

Yorum Gönder