21 Aralık 2010 Salı

Les Amours İmaginaires (2010)



Geçtiğimiz aylarda Annemi Öldürdüm ile vizyonda ağırladığımız Xavier Dolan'ın yeni filmi, yine ağırlıklı olarak Fransız Yeni Dalgası'nın etkilerini taşıyan, samimi anlatıma sahip bir çalışma...

Dolan'ın yeni filmi, 2 erkek bir kız 3 kişinin ilişkisine odaklanıyor ağırlıklı olarak. Arkadaş olan bu üçlüden Dolan'ın canlandırdığı Francis eşcinsel, diğer erkek ise heteroseksüel. Bu üçlü arasındaki ilişki giderek karışık bir aşk üçgenine dönüşmeye başlıyor. Üçlüden Nicolas, kendisini paylaşamamaya başlayan diğer ikilinin tavırlarına bir anlam verememeye başlayınca ilişkileri kopma noktasına geliyor...

İlk filminde olduğu gibi yönetmenin üzerinde Fransız Yeni Dalgası'nın etkisi hissediliyor. Üçlü ilişki itibari ile ünlü Truffaut filmi, Jules ve Jim'i akıllara getirmiyor değil hikaye. Diğer taraftan aralara serpiştirilmiş röportajvari görüntüler ise bariz şekilde Godard'ın Masculin Feminin'ini akla getiriyor. Bu görüntülerde, çeşitli insanlar kadın - erkek ilişkileri, aşk, cinsellik vb. konularda fikir bildiriyorlar. Yönetmenlik olarak yine ilk filmindeki heyecanlı tavrı devam ediyor Dolan'ın. Kamera açıları, müzik kullanımı hep işi çok da iyi bilmeyen ama heyecanla keşfetmeye çalışan bir yeni yetmenin heyecanını yansıtıyor...

İlk filmin yakaladığı o saf duygular, filmin hayli lehine işliyordu. Burada da aynı saf damar yine yakalanmış sayılır ama öykü biraz daha zorlama. Üstelik arada takip ettiğimiz öykünün içindeki, röportaj benzeri görüntüler eğreti ve zorlama duruyor. Sanki sırf Godard'a öykünmek için orada gibiler. Ayrıca finalde, kız ve Francis'in davranış biçimi hafif esprili bir hale sokulmak istenmiş ama filme Holywood'umsu bir saflık katmaktan öteye gidememiş sanki...




Filmin en başarılı olduğu anlar, aradaki aşk üçgeninde hüzün duygusunun üste çıktığı bölümler. Yönetmenin, biri kadın, biri eşcinsel erkek iki kişinin aynı erkeğe aynı anda aşık olmalarını, hetroseksüel erkeğin umursamaz tavrını, aşık olan ikilinin hüznünü yansıtışı başarılı. Maalesef, gerisinin o kadar orjinal olamadığını söylemeliyim...

Xavier Dolan'ın yine de genç yaşında böyle filmleri derli toplu hale getirip ortaya koyabilmesi başarı tabii ki ancak bence kendisi yansıtılmaya çalışıldığı şekilde bir sinema dahisi değil. Sinemasal anlatım diline şu an için asla çok hakim değil. Ancak kişisel olduğu belli öykülerini perdeye getirişi ve sinema aracılığıyla giriştiği hesaplaşma takdire şayan. Bu filmi, bu yönlerden de ilk filminin gerisinde kalsa da yine de görülebilir seviyede...

Filmin Notu : 6 / 10

0 yorum:

Yorum Gönder