3 Nisan 2013 Çarşamba

Film Eleştirisi : Sinister / Lanet (2012)





 Geçtiğimiz Cuma vizyona giren sürpriz korku filmi Sinister (Lanet)’ı Scott Derrickson yönetmiş. Kendisini, The Exorcism Of Emily Rose ve The Day The Earth Stood Still remake’i ile hatırlıyoruz malum…


İlki olan The Exorcism Of Emily Rose, pek beğendiğim bir film olmamakla birlikte gerçeklik duygusu inşa etme konusunda Derrickson’ın gösterdiği yoğun çaba ile fazlasıyla akılda kalıcı idi. Sonraki remake ise tek kelimeyle ve net olarak başarısız bir işti. Bu kez bambaşka bir filmle karşımıza geldi. Dolayısıyla filme gitmeden önce yönetmene bakanlardansanız, Lanet’e gitmeden önce bu iki filmi tamamen unutmalısınız. Çünkü bu film, bambaşka bir deneyim vadediyor….

Aslında öykü olarak baktığımızda önümüzde çok da farklı duran bir şablon yok. Suç romanları ile tanınan bir yazar, yeni romanın hazırlığında ailesi ile bir eve taşınır. Evin geçmişi ile ilgili sırdan haberdar olan adam, bu gerçeği ailesinden saklar. Tavan arasında bulduğu ev yapımı videolar evde yaşanan tuhaf olaylarla ilgili kendisine pek çok ipucu sunar ve adam kendisini olayın akışına tamamen kaptırır…

Bir yandan perili ev hikayesi, bir yandan “yazar bunalımı” durumu, bir yandan aile içi sorunlar, evin geçmişi ile ilgili ayrıntılar, olayın çözümü için yardım alınan kişiler vs. vs derken aslında oldukça klasik bir şablon var önümüzde. Ancak bu bütünden tamamen farklı bir iş ortaya çıkaran kişi Scott Derrickson oluyor. Filmin mükemmele yakın bir yönetmenliği var. Öncelikle film fazlasıyla karanlık ortamlarda geçiyor. Işıksız, loş ortamlarda, Ethan Hawke’un oynadığı yazar karakterinin projeksiyon cihazında ev yapımı filmleri izlediği anlar hayli fazla yer tutuyor.  Hem bu filmlerde, hem de filmlerin izlendiği ortamda öylesine gerçekçi ve gergin bir atmosfer yaratıyor ki filmin akışına kapılıp gitmemek neredeyse imkansız hale geliyor…





Üstelik filmin ilerleyişinde finale doğru yaklaşana kadar ciddi değişimler olmuyor. Hemen hemen aynı yapıda ilerlemeye devam ediyor. Ancak geniş ekranda ve tamamıyla karanlık ya da loş ortamlarda geçen film, gerçekten ürkütücü bir hal alıyor. Zira olayın kaynağı hakkında da bir fikir sahibi olmamız hayli zaman alıyor. Bu da gerginliği arttırıyor. Bu videolarda bir numara mı olduğu, sonradan ortaya çıkanlarla birlikte bir tarikat işi (yani insan işi) mi olduğu yoksa gerçeküstü bir durum mu olduğunu da filmin uzunca bir bölümü boyunca bilemiyoruz. Kaynağı belirsiz tuhaf olaylar, korku hissinin temeline dair düşündürecek kadar etkileyici bir rol üstleniyor. Üstelik bunu da net olarak ve bir anda değil yavaş yavaş kanıtlar göstererek veriyor. Örneğin yazar ile birlikte sürekli bakıp durduğumuz bilgisayar ekranındaki bir kıpırdama gibi ufak tefek ayrıntılarla işi yavaş yavaş çözüyoruz. Bu anlamda final, olayın çözümü ve işin sürprizini öğrendiğimiz an oluyor olmasına ama asıl merak duyduğumuz soru (insan işi mi gerçeküstü mü sorusu) daha önceden cevaplanmış oluyor. Hem de bizim gördüğümüz ipuçlarını filmin başkarakteri farketmiyor bile. Bu seçim de filme fazlasıyla yaratıcılık katmış. Film genel olarak beğenilse de finaldeki sürprizin filmi bir parça geriye götürdüğü eleştirmenlerin çoğunun üzerinde birleştiği bir konu. Ben de kendi adıma bu fikre çok karşı çıkmamakla birlikte oraya çok da fazla takılmadığımı ve bu kısmi eksikliğin filmin bütününe çok da zarar vermediğini düşündüğümü söyleyebilirim...

Scott Derrickson’ın Sinister’ı, Paranormal Activity ve Insidious ile birlikte son 3-5 sene içinde beni en çok geren filmlerden biri oldu. Bu anlamda benim gibi bir korku filmi sever iseniz kesinlikle kaçırmamalısınız. Bu kadar gergin ve ürpertici bir korku filmini perdede görebilmemiz hayli zaman alabiliyor. Sinema salonunda izlenmesi gereken bir korku filmi olduğu kesin…

Filmin Notu :   4 / 5

0 yorum:

Yorum Gönder