İlk filmi Snijeg / Kar ile sinemaya, çıtayı oldukça
yukarılara koyarak başlayan Boşnak yönetmen Aida Begic, yeni filmi Djeca / Çocuklar’da yine
savaş sonrası Bosna’sına bakıyor. Bu kez öykünün merkezine savaşta anne ve
babasını kaybeden iki kardeşi oturtuyor…
2008 yapımı Snijeg’in öyküsü, savaşın hemen sonrasında 1997
senesinde savaşta büyük zarar gören küçük bir köyde geçiyor ve bir grup kadının
köylerine ve hayata tutunma çabasına odaklanıyordu. Djeca ise günümüzde ve
Saraybosna’da, şehir merkezinde geçiyor. İki kardeşten büyük olanı genç Rahime,
erkek kardeşi Nedim’i yetimhaneden çıkartmıştır ve kendileri için daha iyi bir
yaşam kurabilmenin mücadelesini vermektedir. Nedim’in, filmin çok küçük bir
anında görebildiğimiz ve kendini sokak yaşamının kucağına atmış abileri gibi
olmaması için elinden geleni yapmakta olan Rahima büyük bir mücadele vermek
zorunda kalıyor. Zira Nedim okulda sık sık sorun çıkarmakta, dışarıda hırsızlık
yapmakta , sürekli kavgalara karışmakta. Karıştığı son olay ise, aynı okulda
okuduğu çok zengin bir siyasetçinin oğlu ile kavga etmesi olunca Rahima hayli
zor bir durumda kalıyor…
Snijeg’de filmin “kötü adam”ı, kadınların hayata tutunma
mücadelesi verdikleri köyü satın almak isteyen bir iş adamıydı hatırlanacağı gibi.
Burada ise, bu adam tahmin edilebileceği gibi bu zengin siyasetçi oluyor. Görsel açıdan ise şehri, Rahima’nın sabahları çalıştığı restorana gidiş yolundan başlayarak, tüm
planlarda incelikle resmediyor Begic. Çöp toplayanları, savaş gazisi oldukları
belli tekerlekli sandalyeli adamları, puslu ve kirli havası, ahlaken yozlaşmış
insanları ile hayli sert bir Saraybosna görüntüsünün içinde, asi ve boyun
eğmez tavırları, kardeşini korumada ve hayata tutunmadaki kararlılığı ile
Rahima bir anlamda şehir için “umut ışığı”nın ta kendisine dönüşüyor. Bir kez daha bir kadının, erkek egemen bir dünyadaki kararlı mücadelesine dönüşen Djeca, hem sert, hem naif bir anlatımı birarada götürmeyi deniyor...
Aida Begic, gündelik hayatın içindeki çeşitli seslerin
Rahima’nın hafızasında savaş seslerine dönüşümünü de perdeye etkileyici bir
biçimde yansıtıyor. Gerçek görüntüleri kullanan yönetmen, böylelikle, aslında
bu kısımlar dışında tamamı kurmaca olan filmde, bir belgesel gerçekliği
yakalamayı da başarıyor. İlk filmi Snijeg’teki kadar yoğun olmasa da
maneviyatçı unsurlar kullanmaktan da geri durmuyor. Özellikle Rahima’nın bir
aile toplantısında, aile bireylerinden biriyle “neden başörtüsü taktığı”nın
tartışıldığı bir konuşmanın sonunda durumu espriye vurup kapatmasının ardından,
belli bir süre geçtikten sonra namaz kılmaya hazırlandığı sahnenin, bir rüyaya
bağlanmasını son derece etkileyici bir biçimde filme yerleştiriyor. Bir nevi
Rahima’nın bu “başörtüsü sorusu”na vermediği cevabın yansıması olan kısacık
sahneyi filmin en akılda kalıcı anlarından birine dönüştürüveriyor yönetmen…
Bütün olumlu yönlerine karşın filmin belli eksikleri de yok
değil. Örneğin bu sefer “kötü adam”ımız biraz fazla karikatürize duruyor.
Elbette gerçek hayatta böyle şeyler olmuyor, böyle adamlar yok falan demiyorum
ama sinemada böyle basit iyi-kötü çatışmalarını o kadar çok gördük ki artık
buradan tam anlamıyla tat veren bir şey çıkması hayli zor görünüyor. Ayrıca tüm
“sertliğin” sonunu olanların yok sayıldığı masalsı bir finale bağlaması da
bence çok iyi bir deneme olmuyor. Zira
bilhassa finale doğru içine düştükleri durum öyle üstü kapatılıp “küçük anlara
tutunalım” denilip geçilesi bir durum değil…
Yapımcıları arasında TRT ve Semih Kaplanoğlu’nun da olduğu,”
tek kopyayla gösterime giren festival filmleri” serisinin son örneği Djeca, kimi eksik yanlarına rağmen çok gerçek
ve güçlü hissiyat taşıyan bir film. Bu samimiyet ve Aida Begic’in hamleleri
baştan sona filmi sürükleyip götürüyor. Bir şekilde bulunup izlenmesinde
kesinlikle fayda var...
Filmin Notu : 3 / 5
0 yorum:
Yorum Gönder