9 Ağustos 2012 Perşembe

Sevmek Zamanı ( 1965 )



5 gün önce kaybettiğimiz Metin Erksan'ın 1965 yapımı Sevmek Zamanı adlı filmi, sadece ustanın değil aynı zamanda genel anlamda Türk sinema tarihinin de en önemli yapımlarından biri...

"Surete duyulan aşk"'ın sinemadaki en güzel ifadelerinden biri olan filmde, boyacılık yaptığı bir evin duvarında asılı olan kadın resmine aşık olan Halil ve resmin sahibi Meral'ın öyküsünü kendine has bir üslup ile anlatır Metin Erksan. Halil, bir yıl önce boyasını yaptığı evdeki resme aşık olmasından sonra, zaman zaman gizlice o eve girerek resmi seyre dalmaktadır. O günlerden birinde, resmin sahibi Meral'e yakalanır. Zengin bir ailenin kızı olan Meral, Halil'in tavırlarından ve bir resme aşık olan masumaneliğinden etkilenir. İçinde bulunduğu sosyal sınıfın gereği olarak da bu "masumane"lik ona yabancı ve çekici gelmiştir. Bunun için Halil ile iletişim kurmayı denediğinde Halil, aşık olduğunun "o" değil, "resmi" olduğunu belirterek, "benimle resminin arasına girme" der ve kızı uzaklaştırır...

Bu anlamda klasik bir sınıf çatışması ortasındaki aşk hikayesi gibi başlayan film, bambaşka bir yöne kayar. Bir resim ile adam arasında yaşanan tasavvufi bir aşk öyküsü çıkar ortaya. Öykünün devamında elbette adam ve kadın, bazı durumlara karşı koyamaz ve aşk "gerçek dünya"ya doğru geçiş yapar. Gerçek dünyanın sorunları tüm katılığıyla karşılarına dikilir. Başta kızının seçimine saygı gösterecek gibi duran babanın tavrı lafın sonlarında değişir ve klasik bir hal alır. Sakin ve hüzünlü finalde, o dakikaya kadar bir hayal aleminde gezinen, gerçeklikle ilgisi olmayan seçimler yapan biri gibi görünen Halil'in tercihinin aslında tam da "gerçek" dünya için haklı bir tercih olduğu ortaya çıkar adeta...



Filmin başarısının sırrı, öykünün orjinalliğinin yanı sıra, Erksan'ın usta işi yönetiminde yatmaktadır. Filmin ruhuna uygun atmosferi tam anlamıyla yakalamıştır yönetmen. Görüntü yönetimi filmin temasını mükemmel tamamlar. Ayrıca oyuncu yönetimindeki farklılık da hemen dikkat çekecek cinstendir. Oyunculardan hem doğal, hem de filmin adeta ruhani atmosferine uygun yapaylığı da taşıyan çok farklı performanslar alır. Özellikle de Müşfik Kenter oldukça başarılıdır. Diyalogları minimumda tuttuğu kimi uzun sahneler, müzikle olan uyumlarıyla birlikte aşıkların ruhunu yansıtmakta çok başarılıdır. Özellikle Halil'in yalnız görüntülerinin ağırlıkta olduğu bu sahnelerde film, meditatif bir tat yakalar...


Film, dönemin Avrupa sanat sinemasının estetiğine benzer dokusuyla, dönemin şartları içinde yapımcılardan pek yüz bulamaz ve vizyona giremez. Ancak kimi sinematek gösterimleriyle kendisine belli bir kitle edinir. Aradan geçen yıllar içinde ise gerçek bir külte dönüşecektir film. Hatta ilerleyen zamanda en iyi Türk filmi listelerinin de gediklisi olur çıkar. Neyse ki ustanın ömrü en azından filminin kazandığı bu değeri görmeye yetmiştir...

0 yorum:

Yorum Gönder