6 Ağustos 2012 Pazartesi

Atlıkarınca ( 2011 )



Geçtiğimiz senenin önemli yerli yapımlarından olan Atlıkarınca, maalesef ne vizyonda kaldığı dönem, ne de DVD piyasasında yerini aldıktan sonra, hakettiği ilgiyi görememiş film. İsmini kabul ettirmiş 3-4 yönetmen dışında, sanatsal açıdan nitelikli yerli filmlerin son yıllardaki akıbeti de bu zaten ne yazık ki. Bunların ötesinde, belki sonda söylemem gerekeni baştan söyleyerek başlayacağım ama Atlıkarınca, gerçekten çok nitelikli bir film...

Filmin temel mevzusu artık malumunuz, "ensest"... 2 çocuklu bir ailenin önce bir kasabada, sonra İstanbul'da geçen ve uzun yıllara yayılan hikayesini anlatıyor. Senaryoyu Mert Fırat ile beraber yazan İlksen Başarır yan öyküler ve yan karakterler yazmamayı seçmiş. Böylece mevzunun psikolojik anlamdaki özüne inmeyi denemiş. Büyük ölçüde başarılı olduğunu düşünüyorum. Zira film, baştan sona izleyiciyi diken üstü bir gerginliğe sürüklüyor...

İlk filmi Başka Dilde Aşk ile, iyi bir başlangıç yapan İlksen Başarır, hatırlayacağımız üzere o filmde daha çok popüler sinemaya yakın bir anlatım dili kullanmıştı. Hikayesinin içine Türkiye'de engelli olmanın hissettirdiklerini ve hatta kız aracılığıyla da call center çalışanlarının sorunlarını başarıyla yedirmişti. Bu defa daha da sert bir mevzuya giren yönetmen, anlatım modelini de buna uygun şekilde kurmuş. Daha büyük bir tabu olan mevzuyu, net ya da abartılı şekilde gösterdiği sahnelere yer vererek anlatmak yerine, ima yoluyla ve göstermedem anlatmayı denemiş. Bunun, filmin kurduğu yapı içinde de son derece yerinde bir tercih olduğunu düşünüyorum. Zira bu tercihle ilgili asla "cesaretsizlik" gibi bir durum akla gelmemeli...

Kurduğu bu minimalist yapı içerisinde Başarır, minmalizmin ruhuna gayet hakim olduğunu da kimi sahnelerde belli ediyor. Büyük sözler ya da abartılı duygusallık yerine kimi görsel tercihlerle meselesini anlatıyor. İki kardeşin, farklı zaman dilimlerinde birbirlerinin odasına gelip yatışı, yolda ezilen köpek ve finaldeki "kaza" ile aradaki benzerlik, baba-kızın "balık" tutmaya gidişleri, kızın finale doğru ayna önünde saçını kesişi, babanın cinsel ilişkiler sonrası su içişi ve daha nice incelikli ayrıntı öyküye "fazlaca hissettirmeden", çok büyük katkı sağlıyorlar...



Öte yandan babanın psikolojisi de ihmal edilmemiş. Finalde duyduğumuz şiir, adamın psikolojisi ile ilgili sessiz sedasız da olsa çok şey anlatıyor. Ayrıca ailenin seçimi de önemli. Örneğin burada kültür seviyesi daha düşük, kırsal kesimden bir aile seçilmiş olsa, zaten Türkiye'de pek dile getirilmeyen, konuşulduğu yerlerde de genelde bu kesimin üzerine yıkılan mevzu ile ilgili genel kanı destekleniyor gibi bir görüntü ortaya çıkabilirdi. Oysa burada kendi çapında da olsa şair bir baba ve kariyeri iyiye giden, iş hayatının içinde bir annenin yeraldığı, maddi sınıf olarak ise çok net bir konuma yerleştiremeyeceğimiz bir ailenin öyküsünün anlatılıyor oluşu filmin gerilimini daha da arttırıyor. İlksen Başarır'ın genel anlatım modeli olarak Michael Haneke'yi ana esin kaynağı olarak gösterebiliriz. Buradan ilk filmini de gözönüne alarak, Başarır'ın, öykülerinin gereğine uygun şekilde farklı anlatım modellerini başarıyla kullanabilecek bir yönetmen izlenimi uyandırdığını söyleyebiliriz...

Oyunculardan Mert Fırat zor bir rolün altından alnının akıyla çıkarken, yönetmenle senaristlik anlamında kurduğu ortaklık da gittikçe daha da iyi sonuçlar verecek gibi görünüyor. Nergis Öztürk, Kıskanmak, Gişe Memuru ve Yeraltı'dan sonra burada da kuşağının önemli oyuncularından biri olduğunu kanıtlıyor. Ailenin kızı Sevgi'yi oynayan Zeynep Oral'ın performansı da çok dikkat çekici. Atlıkarınca, geçen senenin önemli yerli filmlerinden biri. Vizyonda kaçırıldıysa, ev sinemasında kesinlikle es geçilmemesi gerekir...

Filmin Notu : 7,5 / 10

0 yorum:

Yorum Gönder