20 Kasım 2011 Pazar

Gelecek Uzun Sürer (2011)



Özcan Alper, cezaevinden sağlık nedenleriyle tahliye edilen bir adamın, Doğu Karadeniz'deki köyünde ölüme yürüyüşünü ve bu sırada yaşadığı aşkı anlattığı Sonbahar'dan sonraki yeni filmi Gelecek Uzun Sürer'de bu defa merkeze Kürt sorununu yerleştirdiği bir öykü anlatıyor...

İstanbul'da bir üniversitede müzik ile ilgili olarak yüksek lisansını sürdüren Sumru,'ağıtlar' üzerine yaptığı tez çalışması için kendini Diyarbakır'da buluyor ve yolları burada korsan DVD satan Ahmet ile kesişiyor. İkilinin yakınlığı artarken, Sumru'nun buraya gelmede, kendisine bile itiraf edemediği bir 'amacı' ortaya çıkıyor ve iş yön değiştiriyor. Böylece 'final' için kendimizi Hakkari'de buluyoruz...

Özcan Alper'in yönetmenliği, görsel vizyonu, anlatımı yine başarılı. İkilinin, araştırma esnasında bölge halkıyla buluştukları, birinci ağızdan yaşananları dinledikleri kısımlar da etkileyici. Çünkü yaşanan acıların gerçekliği yüzümüze vuruyor. Bu açıdan film hedefe ulaşmayı başarıyor. Oyuncu anlamında da ilk filmde olduğu gibi, yine erkek oyuncu ön plana çıkıyor ve Durukan Ordu, filmin sürpriz performansına imza atmayı başarıyor...



Gelgelelim filmin eksileri yok değil. Filmin yazılmış sağlam bir öyküsü ve karakter gelişimi yok. Karakterler, bir yerde, sadece bölgedeki 'kanlı geçmiş'e tanık olmak için orada gibiler. Anlatılan gerçek anlamda 'acı' hikayeler filmin hedefi belli ölçüde tutturmasını sağlıyor belki, ancak ne olursa olsun bu bir yerde 'kolaya' kaçmak oluyor. Ayrıca aynı çok beğenilen ama benim belli ölçüde yine mesafeli olduğum Sonbahar'da olduğu gibi, filmin tamamı, iyi kalpli karakterlerin, sistemin acımasızlığı içinde acı çektiği ve seyircinin de onların acısına gözyaşı döktüğü bir hal alıyor ki bu da aslında eskimiş ve biraz klişe hal almış bir format. Öte yandan karakter yazımı gerçekten ilginç. Sonbahar'da herşeye rağmen iyi yazılmış, gerçek ve inandırıcı bir başkarakter vardı. Örneğin beş parasız ve tek geçim kaynağı Diyarbakır sokaklarında sattığı DVD'ler olan Ahmet'in sadece Tarkovsky, Angelopoulos, Fellini gibi ustaların filmlerini satması, tezgahında tek bir popüler filme yer vermemesi gibi şeyler bile, belki ufak ayrıntılar ama filmin o tüm acılarla birlikte taşıdığı gerçekçi tona zarar veren, biraz işi gerçeküstü atmosfere sokan öğeler. Finalde Sumru'nun bir anlamda bu yolculuğu hangi amaçla yaptığını öğreniyoruz öğrenmesine ama filmin geri kalanında, bu filmi, Sumru'nun 'içsel'olan ve örneğin batıda yaşayan bir kadının, doğuyu, batıdan 'terör' denilip geçilen olayların içyüzünü anlamaya yönelik olarak yaptığı bir yolculuğa dönüştürecek pek birşey yok. Dediğim gibi karakterler sadece , gerçek ve birinci ağızdan dinlenilen acılara tanıklık etmek için orada bulunuyorlar ve finalde ise birden iş onların omzuna biniyor...

Özcan Alper, görsel vizyonunu, sağlam karakter ve daha iyi geliştirilmiş öykülerle bütünleştirirse çok daha iyi filmler çekebilecek, gelecek vaat eden, umut veren bir genç yönetmen. Bu filmi de herşeye karşın etkileyici ve inandırıcı olmayı da genel olarak başarıyor. Ama filmde insana, "neden daha iyi olamadı?" diye sorduracak eksik birşeyler de kalıyor maalesef. Kendi adıma Diyarbakır'da bulunduğum sırada sinemada izlemiş olmamla da bir hatıra bıraktı film bir şekilde...

Filmin Notu : 6,5 / 10

Not: Bundan böyle "Vizyonda Bu Hafta" ve "Haberler" köşelerini kaldırıp, "Film Kritikleri" ve "Dosya"lara odaklanmaya karar verdim, hayırlısı...

0 yorum:

Yorum Gönder