19 Aralık 2022 Pazartesi

Sinema Yazını, Dijital Platformlar, Gezegenin Kurtarıcıları vs.

 



    Son yıllarda, özellikle Covid-19 salgınının tüm dünyayı kırıp geçirdiği günlerde etkisini iyice arttıran ve sonrasında da artık vizyon ile baş başa hatta Türkiye için belki de bir adım önde giden dijital platformların varlığı kaçınılmaz olarak önümüzde duruyor. Dijital platformların bu hızlı yükselişi, şüphesiz son yıllarda zaten format değiştirip hızla dijitale kaymakta olan sinema yazınının kaderini de önemli ölçüde etkiledi diye düşünüyorum.


    Bu yazıda hem kendi karşılaştığım hem de benim gibi internette sinema yazan benzer konumdaki arkadaşların hesaplarında da rastladığım durumlar üzerine ufak hatırlatmalar yapmaya çalışacağım. Aslında biraz polemik yapacağız. Malum, bazen çok zevklidir. Özellikle eski nesil sinema yazarlarının bir bölümünde(elbette tamamı değil, bu yazının konusu sadece twitterda faaliyet gösteren bu bir grup kişi) internette sinema yazan kesime karşı bastıramadıkları bir öfke ile kıskançlık karışımı bir tutum var. Bunlar sanırım, internette ücretsiz olarak bu işi yapanlar yüzünden sinema yazarlığının bir meslek kolu olmaktan çıktığını düşünüyor ve nette yazanları mesleklerini ellerinden alan onları işsiz bırakan kişiler olarak falan görüyorlar. Geçtiğimiz günlerde bir sinema yazarı benim dijital platform ağırlıklı yazmama tepki babında birşey yazmış. Ben de kibar bir şekilde cevap verdim. Ki o hafta vizyonda konuşulabilecek tek film Kurak Günler iken platformlarda Chan-Wook Park, Guillermo Del Toro gibi yönetmenlerin filmleri ve hatta Türkiye için öyle ya da böyle bir gişe canavarı olan Recep İvedik platformlara gelmişti. Platformlar ağırlıklı yazmamanın imkansız olduğunu anlatmaya çalıştım. O arada başka bir sinema yazarı kibirli ve ukala bir tavırla devreye girmiş "xxx'ciğim, arkadaşa söyle, oraya logo olarak film bobini değil, usb koysun, nihahaha diye yazmış" Tabi cevabını verip, zaten takip etmeden boş boş konuştuğu, bana hitap etmek yerine beni üçüncü kişi haline getirerek bana laf sokmaya çalıştığı için gereğini yaptım ama bu anlamda birkaç madde halinde, bu bloğun durumunu, genel olarak benzer arkadaşların durumunu da içerecek maddeler halinde görüşlerimi sıralamanın artık bir gereksinim haline geldiğini fark ettim.


    1) Kendi adıma ben (ve eminim ki sadece internette yazan arkadaşların tamamına yakını) bu işten herhangi bir gelir elde etmedik, etmiyoruz. Kendi adıma sinema yazmaktan sadece yıllar önce 6 ay kadar süren bir site döneminde, çok düşük meblağlarda yazı başı telif hakkı alarak yazdığım yazılarla para kazandım. Ki bu da dediğim gibi 6 ay sürdü ve oradan da aldığım ücretler, aylık sinemaya gitmeye harcadığım parayı bile karşılamayan ücretlerdir. Bunun öncesi ve sonrasında yıllardır süren yazın hayatımda herhangi bir şey kazanmadım. Bizler bu işi hobi olarak yapan, hayatını başka yerlerden kazanan, tüm gün başka işlerde çalışıp hayatını idame ettirmeye çalışan ve bunun yanında burada vakit ayırıp emek harcayarak yazı yazan insanlarız. Kimsenin gelip bizimle " arkadaş şöyle yapsın nihahah" diyerek dalga geçmeye çalışmaya hakkı yoktur, olamaz.


    2) Yazıları okunmayan, genç kuşağa ulaşamayan, twitter takipçisi sayısı bizlerden daha düşük bu adamları da belli ölçülerde anlıyorum. Yıllarını bu işlere vermişsin. Açıp bakıyorsun, biri sinema yazıyor ve takipçisi senden çok. Şimdi sorsan, "takipçi sayısı ile işimiz yok,bla bla" falan diyecekler ama hepsi yalan. Orada takipçi sayısını görüp, o mesajı atarak egosunu tatmin etmeye çalıştığına kendi adıma eminim. Merak etmeyin. Dediğim gibi, takipçi sayımız sizden çok ama en azından kendi adıma ben bir sinema yazarı değilim. Tamamen amatör olarak bu işi yapıyorum. Hoş, bu iş meslek olmaktan çıkalı da çok oldu. O da ayrı konu. Bugün kültür-sanat editörlüğü, festivallerde üstlenilen görevler vs. gibi yan roller dışında salt sinema yazarak para kazanan, dediğim gibi pek kimse kalmadı sanırım. Ve bu gibi adamların temel dertleri de bu zaten. Durumdan bizi sorumlu tutmaları. Bu da komik. Zira dünya bu noktaya geldi. İnternetin ve sosyal medyanın geldiği noktada sinema yazınının şekil değiştirmesi de kaçınılmazdı zaten. Bununla birlikte tabii ki çok sayıda niteliksiz kişiler de önemli sayıda takipçi edinip sinema ile ilgili yazmaya başladılar. Birkaç cümlelik tweetler halinde, eleştiri niteliğinden öte, sadece kişisel beğeniyi ifade eden ve sadece hüküm bildiren yazılar sinema yazını içerisinde yer aldı. Ancak bu internette yazan herkesi bu kategoriye sokmaz. Başta bahsettiğim sinema yazarı gibi adamların temel sorunu, nette yazanların tamamını bu kategoriye sokarak hüküm bildirmeleri. Bunu nereden mi anlıyorum? Sıradaki maddeye geçelim


    3) Adam "film bobini yerine USB koysun" diyerek tamamen korsanı kastediyor. Oysa ekleme yaptığı arkadaşı bana korsan film yazdığım için değil platformlardan yazdığım için eleştiri getiriyordu. Zira korsanda izlediğim bir filmi değil, platformda izlediğim filmi yazmıştım. Aynı noktaya geliyorum ama bizler bu işten para almıyoruz. Kendi adıma festivallere akredite de olmuyorum. Zaten iş nedeniyle şehir dışına çıkıp festival festival gezme gibi bir durumum yok. Basın gösterimleri için davetiye alıyorum ancak İstanbul'da yaşamadığım için bunlara da katılamıyorum. Yani para kazanmadığımız gibi  hem emek hem maddi harcamayı cepten yapıyoruz. Böyle bir ortamda haftada kaç defa cepten sinemaya gidip film yazacağım? Haftada bir filmi bu şekilde yazıyorsam, diğerlerini yeni ya da eski film olsun platformlar üzerinden gitmem son derece doğal değil mi? Tüm bunları geçtim. Hadi ben yine büyük bir şehirde yaşıyorum. Ya Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yaşayan/görev yapan ve netten sinema yazanlar ne yapacak? Platform ve korsandan başka çareleri var mı? Filmlerin pek çoğu vizyona bile girmiyor. Örneğin MUBI gibi platformların değerini bu insanlar anlayamıyorlar mı? Türkiye'nin bir ucunda, belki ücra bir ilçesinde yaşayan sinemaseverin ayağına film götüren platform sinemaya neyin zararını veriyor? Daha da ötesi haftada birden fazla vizyonda yazmaya değer film son haftalarda, hatta aylarda önümüze çıkıyor mu?


    4) Bir grup da "önce birkaç hafta da olsa vizyona girsin, sonra platforma gitsin" gibi hayali bir dünyada ama maalesef gerçek dünya böyle değil. Hangi platform onca para ödediği filmin önce salonlarda girmesini ister? Ya da önce salonlarda girecek ise platformlar şimdi ödedikleri parayı öderler mi? "Salonlar kazansın da ne olursa olsun"cular ödemesin diyeceklerdir elbet. Ama o zaman da küçük şehirlerde yaşayan sinemaseverler bazı filmleri hiç izleyememeye ya da çok geç izlemeye devam edeceklerdir. Çünkü salonlar önceden de olduğu gibi, o filmleri oralara götüremeyecekler. "Onlar" nasıl olsa sadece İstanbul'u düşünüyorlar. O yüzden bu konular umurlarında değil tabii..


    5)  Son noktada polemiği bırakıp konu hakkında genel fikrimi belirtir isem mevcut durumun uzun müddet korunacağını, platformlar ve salonların hem kol kola, hem başa baş mücadele halinde uzunca bir süre birlikte devam edeceğini düşünüyorum. Sektörün çok uzun vadede nereye varacağını ise gayet tabii hiç kimse bilemez. Bekleyip göreceğiz. Ama hayatın gittiği yönü görmezden gelmeye çalışmak, "bunlar film değil ,TV filmi zaten" ya da "platform filmlerini yazıp kendine sinema yazarı diyenler verdikleri zararı görmüyorlar mı?" falan gibi arabesk yorumlar yapmak gerçekten çok komik. 

Herkese keyifli seyirler.

0 yorum:

Yorum Gönder