UYARI : Bu yazı, filmin öykü gelişimindeki bazı sürprizler hakkında ipucu verebilir. Bu yüzden film izlendikten sonra okunması tavsiye edilir.
Emin Alper' in 4.filmi Kurak Günler, küçük bir taşra kasabasına yeni atanan genç Savcı Emre'nin kasabadaki kocaman obruğun başındaki görüntüsüyle açılıyor. Hemen ardından gelen sahnede ise kasaba halkının kovaladığı bir yaban domuzunu öldürmeleri ve sürüklemeleri ile oluşan kan gölü görüntüsü geliyor. Sonrasında ise belediye başkanının avukat oğlu Şahin ve diş hekimi Kemal'in savcıyı ziyareti...
Kısa sürede anlıyoruz ki Savcı Emre, yeni geldiği bölgede adaleti uygulamakla ilgilenirken siyasi iktidar ilişkileri ve onların kendisini avuçlarına almak için örmeye çalıştıkları ağı pek umursamıyor. Yöre halkının eğlence için havaya ateş açması, bir hayvana işkence etmeleri onu fazlasıyla rahatsız ediyor. Taşra geleneğine göre ise bunlar son derece normal durumlar. Ancak dört bölüme ayrılarak anlatılan filmin ilk ve kritik bölümü "Ziyafet"'te görüyoruz ki bir yolunu bulup savcıyı içkili bir akşam yemeği ile sinsice aralarına almaları ile işin rengi değişiyor. Savcı, kendisini de olayların orta yerinde bulduğu bir girdaba çekiliyor. Daha sonrası göz altılar, savcının dik durarak olayı aydınlatma çabası, zaman zaman kendisinden şüphe duyması ile akıp giden olaylar silsilesi şeklinde ilerliyor.
Emin Alper, bizi Savcı Emre karakteri ile özdeşleştirmeye çalışıyor. Herşeyi onunla birlikte çözmeye uğraşıyor, onun bulabildiği kadarını buluyor, onun yaşadığı kafa karışıklıklarını yaşıyoruz. Olayların gelişiminde kasabanın siyasi iktidarının halkı yalan haberler ve kışkırtma ile manipüle edebildiğini görüyoruz. Emin Alper, kitlelerin yönlendirmeyle nasıl aynı şekilde düşünmeye sevkedilebileceklerinin ve azınlıkta kalanları nasıl abluka altına alabileceklerinin resmini çiziyor. Savcı Emre bir komplonun ortasında olabileceğini bilmesine rağmen, sonuna kadar adaleti sağlamak için uğraşıyor. Tabii bunu yaparken elindeki gücü kullanarak kendisini dışarı alabiliyor. Bu noktada taşrada, her türlü farklılığın dışlanması kapsamına homofobi de dahil ediliyor. Savcının, gazeteci Murat ile olan yakınlığı da finalde ortaya çıkacak lincin kapsamına dahil ediliyor. Karakterlerin arasındaki ilişki konusunda Emin Alper, imalarda bulunup net bir cevap vermiyor ve asıl önemli olanın savcının yaşadığı homofobik baskı olduğunun altını çiziyor. Hakime karakteri ise savcının kasabada görevini yapmaya devam edebilmek için nasıl olması gerektiğini gösteriyor denilebilir. Daha "idareci" ve "pragmatik" şeklinde de adlandırabiliriz.
Finalde savcı adeta cehennemi andıran bir ortamda kendini buluyor. Tam da bu noktada Emin Alper'in meselesi netleşiyor. Alper, her türlü gücü elinde bulundurup istediğini elde etmekte kullanabilen bir siyasi iktidar üzerinden güçlü bir siyasi alegori kuruyor. Aslında bu anlamda filmin yönetmenin ilk filmi Tepenin Ardı'nı hatırlattığını söyleyebiliriz. Ancak orada erkeklik halleri ve düşman yaratarak tüm günahları onun üzerine atma mevzusu üzerinden, yani çok dolambaçlı yollardan belli günümüz meselelerine ulaşılıyordu. Buradaki eleştiri oklarının daha direkt atıldığını söyleyebiliriz. Benim Emin Alper sinemasını sevmemi sağlayan temel noktanın ise yönetmenin öykülerine ve karakterlerine inanması ve güvenerek ilerlemesi, filmlerini siyasi sloganlar ya da net gündelik siyasi cümleler üzerine kurmak yerine elindeki öyküye odaklanması olduğunu söyleyebilirim. Bu şekilde kendimizi öykünün gücüne bıraktığımızda anlatmak istediği politik meseleler de daha anlamlı ve etkili şekilde açığa çıkabiliyor.
Kasabanın çölvari atmosferindeki obruklar ve su sorunu da filme damgasını vuruyor. Belediyenin bir türlü çözemediği su sorununun bile sorumluluğunu savcıya atabilmesi taşradaki atmosferi anlayabilmek adına önemli. Obruklar maddi çıkarlar uğruna doğada yaratılan tahribatı simgeliyor. Final ise bence hem karanlık hem umut verici. Gelinen noktada bir çeşit "tünelin ucundaki ışık" durumunda söz edilebilir.
Oyunculardan özellikle Savcı Emre'de Selahattin Paşalı ve Avukat Şahin'de Erol Babaoğlu'nu daha fazla beğendiğimi söyleyebilirim. Yönetmenlik ise baştan sona çok başarılı. Emin Alper'in gittikçe auterlük yolunda ilerlediğini söyleyebiliriz. Kurak Günler de bence şimdilik en iyi filmi. Vizyonda iken kaçırmayın...
Not : 8 / 10
0 yorum:
Yorum Gönder