İranlı
yönetmen Asghar Farhadi’nin yeni filmi Everybody Knows (Herkes Biliyor)’ un
Türkiye’deki vizyon gösterimi sürüyor. Film eşi ve çocukları ile birlikte
Buenos Aires’te yaşayan Laura’nın Madrid yakınlarndaki köyüne bir düğün için
gelmesi sonrasında yaşananları konu alıyor.
Farhadi’nin
filmi biraz dağınık bir şekilde başlıyor aslında. Seyirci olarak haklarında
herhangi bir bilgi sahibi olmadığımız pek çok karakteri bir düğün ortamında
görüyor ve onların eğlencelerine tanık oluyoruz. Laura’nın kızı Irene de o
bölümlerde sıklıkla gördüğümüz karakterlerden biri. Bir müddet sonra Irene
ortadan kayboluyor. Annesi ve tüm yakınlarında panik başlarken yavaş yavaş eski
defterler açılıp sırlar açığa çıkmaya başlıyor ve filmin rengi giderek
değişiyor.
Konusu
itibarı ile tam bir Asghar Farhadi filmi tadını veriyor “Herkes Biliyor”.
Özellikle ilk bölümlerin, eğlenen, hoşça vakit geçiren insanların düzeninin bir
kaybolma olayı ile kaçması, aralarındaki ilişkilerin giderek farklı bir hal
alması itibarı ile Darbareye Elly (Elly Hakkında)’ yı fazlasıyla hatırlattığı
söylenebilir. Filmin tamamının da Farhadi sinemasının genelinden çok da uzak
bir yere düştüğüne inanmıyorum. Yine de belli noktaların bu filmde biraz farklı
seyrettiğini düşünüyorum. Farhadi ,vicdani-ahlaki ikilemler arasında kalan ve
sonucunda seyirciye çok sempatik gelmeyebilecek, genel-toplumsal normlara
aykırı seçimler de yapabilen başkarakterleri sever. Öyküleri bu anlamda kafa
karıştırıcı ve orjinaldir. Filmleri salondan çıktıktan sonra seyircinin
kafasının içinde devam eder. Burada da başlangıçta önümüze gelen öykü bu
imkanları sunuyor gibi görünüyorsa da filmin üç ana karakteri diyebileceğimiz
Paco, Laura ve Alejandro söz konusu durumların ortasında hep en ahlaki görünen
seçimleri yapıyorlar. Bu anlamda genel seyirciye daha yakın bir Asghar Farhadi
filmi ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir.
Özellikle
sonlara doğru olayın çözümleniş şekli, suçluların açığa çıkması ile birlikte
film biraz daha klasik polisiye bir öyküye de benzemeye başlıyor. Tabii diğer
taraftan olayın tam manasıyla bir çözüme kavuşmadığı da düşünüldüğünde filmin
Farhadi sineması ile klasik bir polisiye-gerilimin kırması şeklinde gelişen bir
tarafı olduğu da söylenebilir. İlk kez ülkesi İran’ın dışında Javier Bardem,
Penelope Cruz, Ricardo Darin gibi uluslararası oyuncuların başrolde olduğu bir
film çeken yönetmen, bu filmde sinemasını da sanki bir miktar ana akım sinemaya
yaklaştırmak için çaba sarfetmiş gibi duruyor.
Bu da filmi, bir parça yönetmenin o akıp giden, kendi içinde yolunu bulan
sinemasının içinden çıkarıp daha formülizasyona
dayalı bir yola sokmuş gibi gösteriyor.
Yine de bütün olarak bakıldığında
karşımızdaki filmin, yönetmenin genel temalarını koruduğu ve “ilk kez İran
dışına çıkarken sinemama neler yapabilirim, neler ekleyebilirim” diye kendi
kendine kafa yorduğu bir çalışma olarak değerlendirilebileceği görüşündeyim.
Önceki paragrafta söylediğim ana akım sinemaya yaklaşma çabası gibi duran şeyin
bu olduğu da belki iddia edilebilir. Ancak diğer taraftan özellikle finalde
gelinen noktanın havada kaldığını ve filmin, yönetmenin önceki filmleri gibi
seyircinin kafasının içinde devam edecek bir yol izlemek yerine, biraz daha net
bir noktaya ulaşıp kapıyı biraz daha kapatan bir tarzı olduğunu mutlaka eklemek
gerekiyor. Bu yönleriyle kendi adıma da Farhadi’nin en az sevdiğim filmi
olduğunu söyleyebilirim.
Filme Puanım : 6,5 / 10
0 yorum:
Yorum Gönder