5 Kasım 2024 Salı

The Substance : "Hırs, Şiddet ve Deformasyon"

      


Önemli Uyarı : Bu yazı filmin bazı sürprizleri hakkında ipucu ve bilgiler içerdiğinden filmi izlemeden önce okunması tavsiye olunmaz.


    Filmekimi kapsamında görme şansı yakaladığım The Substance/Cevher izleyicisine soruyor : "Hiç kendinizin daha iyi bir versiyonunu hayal ettiniz mi?" Bu soruya cevap arayışlarından yola çıkarak hikaye akışı anlamında oldukça uzaklara yayılıyor. Başkarakterimiz Demi Moore'un canlandırdığı Elisabeth Sparkle, TV'deki bir aerobik programının yıldızı. 50. yaş gününü kutlamaya hazırlanırken, artık eskisi gibi görünmediğinin farkında ancak hala halinden memnun. Program ve kendisi hala belli düzeyde ilgi görüyor. Durumun düşündüğü gibi olmadığını tuvaletteyken içeri giren hırslı ve acımasız program yapımcısı Harvey'in konuşmasına kulak misafiri olduğunda anlıyor. Zaten kısa süre sonra da kapının önüne konuyor. Bunun hemen sonrasında gizemli bir laboratuvar ile yolları kesişiyor...


Damardan kendisine vereceği bir madde ile ortaya çıkacak kendisinin daha iyi versiyonunun hayali bile içinde bulunduğu anda onu heyecanlandırmaya yetiyor. Madde, kullanıldığında vücudunun içinden çıkan ikinci bir benliğe sahip olunuyor. Ancak titizlikle uyulması istenilen kurallar var. Bunların başında gizlilik ve dengeyi korumak geliyor. Zira daha yaşlı olan bedeninizle de vakit geçirmeniz isteniyor. Bir vücut ayaktayken diğeri düzenli alınan madde yüzünden uyuyor. Zor durumdaki Sparkle, ilacı aldıktan sonra içinden güzeller güzeli Sue çıkıyor. Tahmin edileceği gibi Sue, Elisabeth'in elinden kayıp gitmekte olan hayallerine tekrar sahip olabilmesi için kendisine verilen bir çeşit ikinci şans adeta. Kısa sürede herkesin ilgisini toplamakta zorlanmıyor. Ancak asıl mücadele sonrasında kendi içinde başlıyor. Çünkü sürekli Sue olmak istiyor ve Elisabeth olması gereken anlar onun için işkenceye dönüşmeye başlayınca iki benliği arasında şiddet dolu bir fiziksel ve psikolojik mücadele başlıyor.


Revenge/İntikam filmi ile tanıdığımız Coralie Fargeat, ilk bölümlerde açık bir şekilde David Cronenberg sinemasına öykünüyor. İlk kısımlardaki bedensel ve biyolojik gerilimi oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Herkesin ilgisini çekebilecek, günümüze ait neredeyse herşeyi içine alan bir öykü var. Fiziksel beğeni ve ilgi toplama isteği, şan, şöhret tutkusu, kolay yoldan para kazanma arzusu gibi özellikle günümüz internet kuşağının ilgisini fazlasıyla çekecek temalar var. Bunlar üzerinden fikir egzersizi yapılırken her adımda hikaye ile ilgili yeni şeyler açığa çıkıyor. Bunlar da seyir zevkini doruk noktasına çıkarıyor. 

                     

  

Alt metinsel anlamda Sue, Elisabeth'in hayalindeki yeni kişiliği. Genç ve güzel. Akıp gitmekte olan ömrü, şöhreti ve topladığı ilginin yeniden başlayabilmesi için hayalinde yarattığı bir karakter. Zaman zaman kendisini o gibi hissedip mutlu oluyor zaman zaman da kendisinin yerini aldığı için ondan nefret ediyor. Bedensel deformasyonun hızlıca ilerlediği ve evinde iş yaparken TV'de Sue'nun röportajını izlediği bölümlerde bu oldukça net açığa çıkıyor denilebilir. Sanki Elisabeth için herşey bitmiş. Evine kapanıp ölümü beklemeye başladığı son yıllarında, kendisinin yerine geçmiş genç ve güzel kadını kıskançlık ve nefretle izliyor gibi. Yine de finale doğru yaklaştığımızda Elisabeth'in daha insaflı ve vicdanlı olduğunu görüyoruz. Mevcut konumunu koruyabilmek için tamamen çığrından çıkan Sue'nin kapitalizmin tutsağı olmuş tipik bir günümüz bireyi olduğunu fark edebiliyoruz.


         



Ne var ki film hikayenin akıp gidebildiği noktaya kadar ilerliyor. Doruğa ulaştıktan sonra önce yerinde sayma evresi başlıyor. Oldukça uzun süre aynı noktalarda sayıyoruz. Yeni bir olay ya da fikrin olmadığı, iki benlik arasındaki mücadele ile geçen kısır bölümlerin ilgimi çektiğini söyleyebilmem kendi adıma mümkün değil. Son yarım saat içerisinde ise film artık iyiden iyiye bir bedensel deformasyon, şiddet ve kan banyosu halini alıyor ki bunun düşüncesel manada derinlikli bir yanı olduğunu da düşünmüyorum. Zira film ilk yarıda rekabet, hırs ve fiziksel değişim üzerinden sistem eleştirisini zaten başarılı bir şekilde götürüyor. Sonrasındaki abartılı şiddet şovu, filme düşünsel manada bir derinlik katmaktan ziyade "reklamın iyisi kötüsü olmaz" tadında, filmin sadece daha çok konuşulmasını sağlama amacına hizmet edildiğini düşündürüyor. Sonlardaki bedensel deformasyon artık katlanılmayacak kadar iğrenç hale geldiğinden hassas bünyelere karşı uyarımızı da yapmış olalım. 


Fargeat'ın filminin, Cronenberg sineması dışında 2021 yılında Altın Palmiye'yi kazanan Julia Ducournau filmi Titane'ı da hatırlatan bir yanı var. Aynen o film gibi abartılı diyebileceğimiz bir şiddet şovu ve sistem eleştirisi bu filmde de var. Yine o filmdeki gibi, günümüz sinemasının ruhuna uygun şekilde düşünsel egzersiz yapan bir sinema anlayışına sahip olduğu da gözlerden kaçmıyor. Ancak net fikirler ve cevaplar sunmak yerine seyirci ile birlikte düşünmeye odaklanan bu yönetmenlik tarzı bazen bir noktadan sonra "fikirsizlik" girdabına yuvarlanan örnekleri de bizimle buluşturabiliyor The Substance'ın ikinci yarısının da maalesef bu sularda seyrettiğini düşünüyorum. Filmin final bölümündeki sinema anlayışının kolaycılığa, reklama ve hatta benzer örnekleri taklide kaçan kötü ve yavan bir tarafı var bence.


Oyuncu kadrosunun ise tamamının iyi performanslar verdiğini düşünüyorum. Bugüne kadar "masum güzel" olarak görmeye alıştığımız Margaret Qualley, Sue karakterinde bu defa karşı konulamaz, seksi kadın imajını da başarıyla canlandırabileceğini gösteriyor. Bedensel deformasyon sahnelerinin de her ne kadar abartılı da olsa görsel olarak iyi tasarlanıp hayata geçirildiği fikrindeyim. Son noktada tüm olumsuz taraflarına rağmen filmin önemli bir kısmında izleyiciyi ekrana bağladığını ve akıp gittiğini de inkar edemem. Bu bağlamda önümüzde keyifli bir seyirlik var. İkinci yarı ve özellikle son yarım saat ile ilgili fikirler kişiden kişiye değişebilir. Belki izleyip kendi kararınızı kendiniz vermeniz en iyisi. Filmekiminden hemen sonra direkt MUBI'de gösterime giren The Substance'ı eğer hassas bir mideye sahip değilseniz görmenizde fayda var.


Filme Puanım : 7 / 10


0 yorum:

Yorum Gönder