5 Mart 2024 Salı

Poor Things : "Esaret mi Özgürlük mü?"







     Aldığı 11 Oscar adaylığı ile dikkat çeken Poor Things / Zavallılar, Londra'da geçen siyah-beyaz ilk bölümlerinde bizi aslında pek açıklama yapmadan öykünün ortasına atıveriyor. İlk sahnede intihar eden bir kadın görüyoruz. Hemen peşinden ise bir tür android gibi hareket eden Bella ve onun "yaratıcısı" diyebileceğimiz Doktor Baxter ile tanışıyoruz. Bir süre sonra doktorun çağının çok ilerisinde, tuhaf ameliyatlar yaptığını anlıyoruz. Bunlardan birini üzerinde denediği Bella ile aralarında bir çeşit tanrı-kul ilişkisi olması dikkatimizi çekiyor.




Birbirinden orjinal hikayeleri ile tanıdığımız Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos, bu kez The Favourite'da olduğu gibi görece daha normal bir öykü ile karşımıza geliyor. Aynı zamanda yine orada olduğu gibi bir çeşit dönem filmi ile hem de. Bu kez fark yaratan tarafı, filmin görselliğinde. Daha önce de zaman zaman kullandığı geniş açıları bu kez özellikle Londra'da geçen bu siyah-beyaz ilk bölümlerde adeta öykünün kalbine yerleştiriyor. Öyle ki zaman zaman filmin seyrini zorlaştıracak düzeyde bir görsel etki yarattığını söyleyebilirim bu tercihin. İlerleyen bölümlerde etkisi azalsa da filmin bütününde bu tercih devam ediyor diyebiliriz. Poor Things, resimsel yönü çok güçlü bir film. Çoğu sahnenin bir tablo estetiğinde ve görsel detaylar üzerinde çok fazla tasarlanarak yaratıldığı belli. Bu anlamda Lanthimos'un önceki filmlerine göre kısmen farklı bir şey denediğini söyleyebiliriz.


                             


Tekrar hikayeye dönecek olursak, Bella'nın bir çeşit "hapis hayatı" geçirdiği ilk bölümler Avukat Duncan Wedderburn'ün gelmesiyle birden değişiyor. Bella'yı sürekli kontrol etme arzusundaki Godwin Baxter, onun öğrencisi MacCandles ile evlenmesine sıcak baksa da Bella, Wedderburn ile dış dünyaya açılmayı tercih ediyor. Özgürlüğüne kavuşması ile birlikte herşeyi deneyimleyerek öğreneceği bir çeşit hayat yolculuğuna çıkıyor. Cinsel hazzı Wedderburn ile keşfederken, gemide tanıştığı Marta ve Henry aracılığı ile okumayı ve derin düşünmeyi öğreniyor. Daha sonra yolu fahişelikten bile geçerken, intihar etmeden önceki kocasına kadar ucu uzanan bir maceraya atılıyor. Bella'nın bu maceradaki tek derdi hayatı, yaşamayı ve eğlenmeyi keşfetmek. Onun için önemli olan kişiler değil, hayat tecrübesinin kendisi. Bu bağlamda çapkın Wedderburn'ün ona duygusal manada hiçbir zaman sahip olamayacağını anladığında yaşamaya başladığı çöküş anlamlı. Zira Bella, hayat tecrübesinden geçerek gelmeyen, birdenbire bir bebeğin beyni ile doğan bir kadın ve geleneksel/ataerkil düşüncelerin tamamından habersiz. Bu özelliği ile tek derdi eninde sonunda ona cinsel/duygusal manada sahip olmak ya da onun üzerinde tahakküm kurmak olan tüm erkekleri yerle bir edecek bir güce sahip. Finale yakın eski eşi ile yaşananlar bu anlamda önemli. Anlıyoruz ki Bella kadının erkek karşısındaki "esaret"ini yaşamamak  için hayatı dahil herşeyi riske etmeye hazır biri.


    Lanthimos'u bu filme çeken şeyin tam da bu son sözünü ettiğim bölümler olduğunu düşünüyorum. Bir noktadan sonra, yönetmenin, çocuklarını dış dünyadan tamamen izole bir şekilde kendi tuhaf yöntemleriyle yetiştiren bir babanın hikayesini anlattığı Dogtooth / Köpek Dişi ile Poor Things'in uzaktan akraba olduklarını düşündüm. Poor Things görsel açılardan çok farklı ve stilize bir film olsa da özgürlüğe kaçış kısmı ve hazır toplumsal değerlerin içine doğmamış başkarakterleri açısından iki filmin benzer temalara uzandığını düşünüyorum. Tabii Poor Things, Dogtooth'da esaret altında kalınıp o en sonda yaşanan kaçışı, en başta başkarakterine yaşatıp "kaçış sonrasını" öykünün merkezine koymasıyla Dogtooth'dan ayrılıyor diyebiliriz.


Poor Things'i yaklaşık 2 saat 20 dakika boyunca ilgiyle takip ettiğimi söylemeliyim. Filmi ve ele aldığı, yukarıda özetlediğim temalarını, feminist alt metinlerini, özenle inşa edilmiş görsel dünyasını, finalde geldiği noktayı ve ilgiye değer oyunculuklarını sevdim. Eksiklik olarak belki hikaye akışında bazen tekrarlarda fazla boğulmasını ve özellikle ilk bölümlerdeki abartılı görsel tercihleri sayabilirim ama bunlar filme olan ilgimi kaybetmeme yol açmadı. Yönetmenin takipçileri dışında orijinal hikayeleri seven herkese önerebilirim.


Filme Puanım: 7,5 / 10

0 yorum:

Yorum Gönder