Özellikle Haute
Tension ile bilinen genç Fransız yönetmen Alexandre Aja’nın
yönettiği Horns/Boynuzlar, fantastik öğeler taşıyan bir korku filmi
görünümünde olmasına rağmen özünde bir aşk filmi...
Daniel Radcliffe’in oynadığı Ig Perrish,
sevgilisi Merrin’in tecavüz edilip öldürülmesinin ardından
kendisini bir numaralı şüpheli konumunda buluyor. İçkili bir gecenin sabahında
uyanıp aynaya baktığında da kafasının iki yanında boynuz taşıdığını görüyor. İşin
garip yanı, kendisini tanıyan insanlar boynuzların varlığını gayet normal
karşılamaktadırlar. Dahası kimseye söyleyemedikleri sırlarını ona anlatmaya
başlamışlardır. Duruma anlam veremeyen Ig, olayın ve aynı zamanda cinayetin
sırlarını çözmek için bu sırlardan faydalanmaya başlar...
Ünlü
yazar Stephen King’in oğlu Joe Hill’in romanından
uyarlanan film, yüksek prodüksiyon kalitesinin gücünden de faydalanarak
kendisine ait bir dünya yaratmakta zorlanmıyor. Gerçeküstü olan ile gerçekliğin
birarada yürüdüğü bir film bu. Alexandre Aja’nın diğer kimi filmlerinin aksine
biçimcilikten ziyade öykünün öne çıktığını söyleyebiliriz. Elbette görsel
açıdan farklı bir dünyası var ama görsellik de tamamen öyküye hizmet ediyor.
Sıradan bir “katil kim” öyküsü gibi başlayan film, önce fantastik öğelerin ön
plana çıktığı bir yapıya kavuşuyor. Daha sonra özellikle itiraf sahneleri
sayesinde mizahi bir ton da yakalıyor. Ortalardan sonra karanlık daha fazla
hakim olmaya ve gerilim/korku ve şiddet tarafı öne çıkmaya başlıyor. Ayrıca
öykünün dini içerikli masalları hatırlatan tarafı da zaman zaman hayli öne
çıkıyor. Dolayısıyla ortada farklı ve tuhaf bir kırma olduğunu kabul etmemiz
gerek...
Bence
temel sorun, anlatırken çok orjinalmiş gibi duran bu yapının, pratiğe
dönüşürken ortaya yeterince ilgi çekici bir sonuç çıkartamaması. Bunun en
önemli sebebi de öykünün sıradanlığı. Zira filmin tüm şatafatına rağmen öykü
ağırlıklı bir iş olduğunu zaten belirtmiştik. En nihayetinde, finale
ulaştığımızda gördüğümüz gibi öykü de klişelerle dolu bir aşk öyküsü ve bunca
süs, bu öyküye biraz fazla geliyor. Alexandre Aja’nın tüm görsel çabası da
durumu kurtarmaya yetmiyor...
Özellikle geriye dönüşlerle karakterlerin
çocukluklarına tanık olduğumuz anlar, bence filmin en akılda kalıcı anlarından
bazılarını oluşturuyor. Çocuklar arası ilişklilerin naifliği ve doğallığının
sürüklediği atmosfer filmi bu anlarda uyarlandığı romanın yazarı Joe Hill'in
babası Stephen King'in romanından uyarlanan Stand By Me’ye de
yakınlaştırıyor...
Alexandre Aja’nın Furia ve Haute
Tension gibi yaratıcı ve umut verici filmlerle başlayıp Mirrors gibi
ortalama bir gerilimle devam eden kariyerinin The Hills Have Eyes ve Piranha yeniden
çevrimleriyle iyice proje yönetmeni havasına dönüşmesinden sonra Horns ile
iyi-kötü yeniden bir ivme kazandığını söyleyebiliriz. Yine de genç yönetmenden
çok daha yaratıcı işler beklediğimiz gerçeğini yadsıyamayız. Bu bağlamda Horns’un
da beklentileri yükseltmeden izlenilmesi gereken vasat bir film olduğunun
altını çizmemiz gerekir. Tüm eksik gedik yönlerine rağmen yine de izlenirliğini
koruduğunu, iki saat süre öyküye biraz fazla gelse de genel olarak sonuna dek
filmin sürükleyiciliğini koruduğunu söyleyebiliriz...
Değerlendirme:
2 / 4
0 yorum:
Yorum Gönder