15 Haziran 2012 Cuma

21 Jump Street & The Divide & The Ledge


Vizyona geçtiğimiz cuma gelen filmlerden üçü, vizyona girdikleri salon sayısı, oyuncu kadrosu ya da yönetmeni gibi kimi yönleriyle diğerleri arasında öne çıkıyor...

Bunlardan 21 Jump Street / Liseli Polisler bir TV dizisinden uyarlanmış. Zaten filmde, dizinin yayınlandığı 80'li yılların havasını görmek fazlasıyla mümkün. Aynı lisede okuyan ancak okulda birbirleriyle pek de anlaşamayan Jenko ve Schmidt, polis olmaya karar verip akademiye girerler. Burada kanka olan ikili bir uyuşturucu çetesini ortaya çıkarmak için öğrenci kılığında bir liseye gönderilirler ve buradan sonra heyecan başlar. Lisedeyken "inek" öğrenci olan Schmidt ile "popüler çocuk" Jenko'nun yeni dönem şartlarında yaşadıkları rol değişimini izlemek bir noktaya kadar eğlenceli. Hatta kabul etmek gerekir ki pek çok sahnede ziyadesiyle güldüm. Eh bu noktadan sonra gelip filme rezalet demek çok benim tarzım değil. Neticede alıcısı, hedef kitlesi belli bir lise komedisi bu. Olay örgüsünün biraz ortaya karışık bir hali var. Aksiyon sahneleri de "şimdi de biraz aksiyon" modunda çekilmiş gibi duruyorlar maalesef. Haliyle ciddiye alınır bir tarafı yok. Yine de çok kötü olduğunu söyleyemeyeceğim. Son dönemin çıkıştaki iki genç aktörü Channing Tatum ve Jonah Hill'in filmi katlanılır kılan sebeplerin başlarında geliyor olduklarını söyleyebilirim...

Filmin Notu : 5,5 / 10



Haftanın bir diğer filmi, yakın tarihte pek çok benzerini izlediğimiz bir "dar alan gerilimi" sunuyor. Frontieres ve Hitman ile tanıdığımız Fransız Xavier Gens'in yeni filmi The Divide / Mahşer Günü, nükleer saldırı altındaki New York şehrinin görüntüleriyle başlıyor. Daha sonra ise 8 kişinin dar mekanda kapalı kalışları ve çıkışın olmayacağının anlaşılmasıyla değişen psikolojilerine odaklanıyor. Bu noktadan sonrası aslında oldukça klişe. Zira başta da belirttiğim gibi benzeri filmleri çok fazla izledik. Buna rağmen Xavier Gens'in 2 saat gibi bu tarz bir iş için çok uzun bir süre boyunca seyirciyi diken üstünde tutabildiğini ve hayli etkileyici bir atmosfer yarattığını söylemem gerek. İnsan doğasının karanlık ve kötücül tarafına odaklanan Gens, şüphesiz yeni birşey söylemeyi beceremiyor. Sadece iyi bir dar alan gerilimi yaratıyor o kadar. Şiddet ve tecavüz sahnelerinin zaman zaman zorlayıcı olduğunu da belirteyim. Hatta sürenin de uzunluğuyla bu kısımların biraz fazla kaçtığını ve filmi istismar sineması sularına yaklaştırdığını bile söyleyebilirim ama gene de bir şekilde insanı germeyi ve huzursuz etmeyi başararak vazifesini yerine getiriyor film...

Filmin Notu : 5,5 / 10



Haftanın bir diğer filmi olan The Ledge / Hayatının Seçimi de aslında kimi yönleriyle "farklı" bir film. Ama bu farklılık genel olarak "farklı olmaya çalışmak" seviyesinde kalıyor. Yüksek bir binanın tepesinde intihar etmeye kararlı görünen bir genç adam ile onu kurtarmaya çalışan polisin hikayesi ile başlayan film, polisin, adamı intihar için oraya çıkaran sebepleri araştırmasıyla devam ediyor. Nihayetinde işin temelinde, intihar etmek üzere binada bulunan bu "ateist" adamla, "tutucu" bir Hristiyan adam ve onun karısının dahil olduğu bir aşk üçgenine ulaşıyoruz. Girişi, el attığı mevzular, Liv Tyler,Patrick Wilson gibi oyuncularıyla önce bir merak uyandıran film, ilerledikçe yavanlaşıyor maalesef. Temeli bir ateist ile tutucu bir dindar arasındaki gerilime odaklanan öykü, karakterlerin son derece yüzeysel olmaları nedeniyle tıkanıp kalıyor. Öte taraftan bu "çekişme" konusunda filmin tuttuğu taraf sempatik ateisti ve sinir bozucu dindar karakterinden, finalde polisin çocuklarına "bu gece yemekte dua yok" demesine kadar gayet açık. Onu boşversek bile bunu kafamıza dank etmeye çalışan, kalın çizgilerle herşeyin altını çizmeye çalışan hali daha da irrite edici. Sözkonusu çekişmede ateizm tarafını tutuyor belki ama bu kadar yüzeysel bir ateist karakter ile öncelikle ateistlerin itiraz etmesi gerektiğini düşünüyorum bu filme. Bu kadar olumsuzluğa karşın gene de bir şekilde kendini izletiyor film. Bu noktada akıllı kurgusuyla seyirciyi diken üstünde tutan yönetmen Matthew Chapman'ın hakkını herşeye rağmen vermek gerek sanırım...

Filmin Notu : 5 / 10

0 yorum:

Yorum Gönder