Hobbit üçlemesinin ilk filmi olan Beklenmedik Yolculuk / An Unexpected Journey’de Peter Jackson, bizi gerçekten özlediğimiz
Orta Dünya’ya yeniden döndürürken,
baştan sona süresini iyi kullanan, karakterleri mümkün olduğu kadarıyla bize
tanıtmayı başaran, aksiyonu yerli yerinde kullanan ve 3 saat boyunca heyecanla
kendini seyrettiren bir filme imza atmıştı. Serinin ikinci filmi olan The Desolation Of Smaug / Smaug’un Çorak
Toprakları saydığımız bu kriterler açısından ele alırsak daha vasat bir iş…
Öncelikle ilk filmden en önemli fark, bu kez Peter Jackson’ın
aksiyona çok fazla yüklenmiş olması. Birbiri ardına gelen aksiyon sahneleri
arasında biraz olsun nefes aldıran sahneleri daha çok beğendiğimi söylemeliyim.
Jackson, ilk filmde karakterlerini tanıtmak için yeterli vakti ayırıyordu.
Burada ise bu karakterlerin pek de fazla derinleştirildiğini söyleyebilmek
mümkün değil. Üstelik gerçekten kendisini fazlasıyla hissettiren o uzun süreye
rağmen... Böylece bu serinin ve Yüzüklerin Efendisi serisinin en önemli özelliklerinden olan o güçlü masal atmosferi
de zarar görüyor. Ortadaki film, kamera arkasındaki Peter Jackson’ı da bir an
için unutursak, herhangi bir ortalama Hollywood fantastik / aksiyon filminden
çok farklı durmuyor. Bunun şüphesiz en büyük sebebi, bence bu serinin “ruhsuzluğu”…
Yüzüklerin Efendisi serisi de, bir süper prodüksiyona dönüşmesine rağmen, aynı
zamanda ilk filmin getirdiği daha bağımsız bir ruha da sahipti. Aynı zamanda
kötülüğe, karanlık güçlere ve iktidar hırsına karşı verilen mücadele öykü ve
karakterlerle birlikte, ekstra bir müdahaleye gerek kalmadan, kendiliğinden derinleşiyordu.
Bu seride ise aksiyon, süre, karakterler, herşey biraz “fazla” duruyor…
Fazlalıklar demişken, Hobbit gibi kısa bir kitaba yapılan
onca eklemeyi de saymak lazım. Şüphesiz bu da bahsettiğimiz ruh eksikliğine
fazlaca etki ediyor. O kadar kısa bir kitaptan üçer saatlik üç film çıkarmak
için bir hayli kasmak gerekiyor normal olarak ve bu da ortaya çıkan şeyin
aslında kitapla neredeyse hiç alakası olmayan birşeye dönüşmesine yol açıyor…
Bu filmin en güzel yanı ise kuşkusuz görsel dünyası. İlk filmde kaldığı yerden devam eden Jackson,
bu konuda yine dolu dolu, ciddi emek harcanmış bir iş ortaya koyuyor. Sırf Orta
Dünya’da doğanın ortasında olma duygusunu kusursuz biçimde yaşatması açısından
bile, bilhassa hayranlarının kaçırmak istemeyeceği bir iş çıkmış ortaya. Özellikle
finale doğru gerilim iyice artıyor. Bilbo ile Smaug’un karşılaşması, bu filmin
en fazla akılda kalacak bölümlerini ortaya çıkarıyor. Bunun dışında Legolas ve
Lauriel’in de olaya dahil olması bir şekilde hakettiğinden çok daha fazla bir
süreye sahip filme, belli bir hava katıyor…
Başta da belirttiğim gibi, bence en önemli eksiği yeterince
derinleşememek olan seri, yine de çoğu Hollywood aksiyonuna nazaran iyi bir
seyir zevki sunuyor ve üçüncü filmi merak ettirmeyi başarıyor. Elbette Hobbit serisinin en baştaki yüksek beklentileri
karşılayamadığını özellikle belirtmek gerekiyor. Bu açıdan üzücü de olsa, Smaug’un
Çorak Toprakları’nın hayranlarının kesinlikle kaçırmaması gereken bir film
olduğunu vurgulamak gerek…
Filmin Notu : 3 / 5
0 yorum:
Yorum Gönder