23 Aralık 2013 Pazartesi

The Hobbit : The Desolation Of Smaug / Hobbit : Smaug' un Çorak Toprakları







Hobbit üçlemesinin ilk filmi olan Beklenmedik Yolculuk / An Unexpected Journey’de Peter Jackson, bizi gerçekten özlediğimiz Orta Dünya’ya yeniden döndürürken, baştan sona süresini iyi kullanan, karakterleri mümkün olduğu kadarıyla bize tanıtmayı başaran, aksiyonu yerli yerinde kullanan ve 3 saat boyunca heyecanla kendini seyrettiren bir filme imza atmıştı. Serinin ikinci filmi olan The Desolation Of Smaug / Smaug’un Çorak Toprakları saydığımız bu kriterler açısından ele alırsak daha vasat bir iş…


Öncelikle ilk filmden en önemli fark, bu kez Peter Jackson’ın aksiyona çok fazla yüklenmiş olması. Birbiri ardına gelen aksiyon sahneleri arasında biraz olsun nefes aldıran sahneleri daha çok beğendiğimi söylemeliyim. Jackson, ilk filmde karakterlerini tanıtmak için yeterli vakti ayırıyordu. Burada ise bu karakterlerin pek de fazla derinleştirildiğini söyleyebilmek mümkün değil. Üstelik gerçekten kendisini fazlasıyla hissettiren o uzun süreye rağmen... Böylece bu serinin ve Yüzüklerin Efendisi serisinin en önemli  özelliklerinden olan o güçlü masal atmosferi de zarar görüyor. Ortadaki film, kamera arkasındaki Peter Jackson’ı da bir an için unutursak, herhangi bir ortalama Hollywood fantastik / aksiyon filminden çok farklı durmuyor. Bunun şüphesiz en büyük sebebi, bence bu serinin “ruhsuzluğu”… Yüzüklerin Efendisi serisi de, bir süper prodüksiyona dönüşmesine rağmen, aynı zamanda ilk filmin getirdiği daha bağımsız bir ruha da sahipti. Aynı zamanda kötülüğe, karanlık güçlere ve iktidar hırsına karşı verilen mücadele öykü ve karakterlerle birlikte, ekstra bir müdahaleye gerek kalmadan, kendiliğinden derinleşiyordu. Bu seride ise aksiyon, süre, karakterler, herşey biraz “fazla” duruyor…

Fazlalıklar demişken, Hobbit gibi kısa bir kitaba yapılan onca eklemeyi de saymak lazım. Şüphesiz bu da bahsettiğimiz ruh eksikliğine fazlaca etki ediyor. O kadar kısa bir kitaptan üçer saatlik üç film çıkarmak için bir hayli kasmak gerekiyor normal olarak ve bu da ortaya çıkan şeyin aslında kitapla neredeyse hiç alakası olmayan birşeye dönüşmesine yol açıyor…
Bu filmin en güzel yanı ise kuşkusuz görsel dünyası.  İlk filmde kaldığı yerden devam eden Jackson, bu konuda yine dolu dolu, ciddi emek harcanmış bir iş ortaya koyuyor. Sırf Orta Dünya’da doğanın ortasında olma duygusunu kusursuz biçimde yaşatması açısından bile, bilhassa hayranlarının kaçırmak istemeyeceği bir iş çıkmış ortaya. Özellikle finale doğru gerilim iyice artıyor. Bilbo ile Smaug’un karşılaşması, bu filmin en fazla akılda kalacak bölümlerini ortaya çıkarıyor. Bunun dışında Legolas ve Lauriel’in de olaya dahil olması bir şekilde hakettiğinden çok daha fazla bir süreye sahip filme, belli bir hava katıyor…



Başta da belirttiğim gibi, bence en önemli eksiği yeterince derinleşememek olan seri, yine de çoğu Hollywood aksiyonuna nazaran iyi bir seyir zevki sunuyor ve üçüncü filmi merak ettirmeyi başarıyor. Elbette Hobbit serisinin en baştaki yüksek beklentileri karşılayamadığını özellikle belirtmek gerekiyor. Bu açıdan üzücü de olsa, Smaug’un Çorak Toprakları’nın hayranlarının kesinlikle kaçırmaması gereken bir film olduğunu vurgulamak gerek…


Filmin Notu : 3 / 5

0 yorum:

Yorum Gönder