25 Kasım 2010 Perşembe

The American / Centilmen (2010)



Genç yaşta intihar eden Joy Division solisti Ian Curtis'in biyografisini anlattığı ilk filmi Control ile sinemaya başarılı bir giriş yapan fotoğrafçı / video klip yönetmeni Anton Corbijn, yeni filmi The American / Centilmen' de George Clooney'ın başrolde oynadığı, sıradışı bir kiralık katil hikayesi anlatıyor...

Gerçek adının Jack mi Edward mı olduğunu tam olarak asla öğrenemeyeceğimiz baş karakterimiz, yıllar içinde ustalaşmış, işinde başarılı bir kiralık katildir. Filmin girişinde izlediğimiz şok edici İsveç görevi beklenmedik bir şekilde sonuçlanır. Bir sonraki görevi, kendisinin son görevi olacaktır. Her görevden sonra yaptığı gibi küçük bir kasabada, İtalya'da, inzivaya çekilmiştir. Kahramanımız bir sonraki işinin son işi olacağının da bilinciyle öncekinden daha farklı davranmaya ve çevredeki insanlarla ilişki kurmaya başlar. Bunlardan biri kasabanın rahibi, diğeri ise kasabada tanıştığı fahişe Clara'dır...

Öncelikle filmde, yönetmen Corbijn'in kurduğu anlatım modeli her zevke uygun değil. Özellikle filmde George Clooney'ın başrolde olmasını bir kenara koyarsak, film epey bir Avrupa filmi havası taşıyor. Dolayısıyla herhangi bir A sınıfı Hollywood kiralık katil öyküsüne göre filmin hayli otantik bir havası var. Bunu peşinen söyleyelim ve 'ben ağır tempolu filmleri sevmem, aksiyon isterim' diyen izleyiciyi dışarı alalım. Diğer yandan şahsi fikrim yönetmenin oturtmaya çalıştığı modelin hayli başarılı olduğu yönünde. Az diyalog kullanan, öykünün çözümlendiği kilit sahneler de dahil olmak üzere hiçbir şeyin altını kalın çizgilerle çizme gereği hissetmeyen, izleyicisinin düşük bir zeka seviyesine sahip olduğunu varsaymayan bir model yaratıyor Corbijn. Bu da filmin tüm bir öyküsünün, başı sonu belli, düz bir çizgi halinde ilerlemekten çok, belli belirsiz hatta belki yer yer hayali bir atmosfere doğru kaymasına yol açıyor ki böyle işlere açık bir sinemasever için hayli iştah kabartıcı tüm bunlar...



Belli noktalarda filmin bana ciddi ciddi bu yıl içinde festivalde izlediğimiz Jarmusch filmi The Limits Of Control / Kontrol Limitleri'ni hatırlattığını söyleyebilirim. Tıpkı ordaki, esrarengiz ve cool, bir görev için anavatanı olmayan bir yere gelen adamın tuhaf serüvenindeki gibi muğlak bir model kurmuş Corbijn. Elbette o filme göre finalde gelinen nokta itibariyle daha net biz çözümü var filmin, onu belirtmiş olayım...

Son görevi öncesi, bundan sonra sahip olacağı, belki de yıllardır hayalini kurduğu yaşama ruhen ve fiziken hazırlanmaya başlayan karakterimiz, kasabanın rahibi ile yaptığı sohbetlerde, belki çok açık olamasa bile bir nevi yılların günah çıkarmasını yaşıyor. Hal ve tavrından bu işi yapmaktan pişmanlık duyduğu, belki yıllardır kurtulmak için fırsat kolladığı, sert görünüşünün altında iyi bir kalp taşıdığı belli bir görüntüsü var adamımızın. Tüm bunları yansıtmada ve karaktere derinlik katmada George Clooney'in son derece başarılı olduğunu hemen belirteyim. Kahramanımız, ayrıca kasabadaki bir fahişeyle önce 'müşteri' olarak başlayan ilişkisinde giderek aşkı da buluyor. Yeni yaşamı için kendini hazırlarken aşkı, kendisi gibi 'yaralı' geçmişe sahip birinde bulması manidar. Ayrıca bu son görevinde adamımızın görevi tetiği çekmek değil. Sadece gerekli silahı hazırlamak. Bu görevde kendisine yardımcı olacak kişi ise esrarengiz bir Belçikalı kadın. Bu kadının varlığı, ilk olarak hikayeye dahil olup, girip çıktığı anlar da önemli. Filmin hayal - gerçek arası gidip gelen tonuna hayli önemli bir katkı da yapan önemli bir karakter kendisi....

The American, vizyonda her zaman rastladığımız, sıradan katil filmlerinden biri değil. Finalde geldiği nokta itibarıyla net bir öyküsü varmış gibi bir yapıya kavuşuyor belki ama aslında izlenmesi belli ölçülerde de olsa kolay, fakat tam olarak kavranılması ve duyumsanması çaba isteyen filmler kategorisine giriyor filmimiz. Farklı işlere açık sinemaseverlere şiddetle tavsiye olunur...

Filmin Notu : 3 / 4

0 yorum:

Yorum Gönder